Cafe Restoran

Meslek Kodu:

563002

Kapalıçarşı’da

54

cafe – restoran var.

ÇAY OCAĞI – CAFE & RESTORAN

Türkler, Anadolu’ya gelmeden öncede çayı bilmelerine karşın;çayın Türkiye’ye gelmesi ancak birkaç yüzyıl önceye dayanmaktadır. Çay içiminin Anadolu’da yaygınlaşması 19. yüzyıldan itibaren olmuştur. 5000 yıllık tarihe sahip çay her ne kadar Türklerin yaşamına geç girmişse de temiz girmiş. Gün boyunca çay içmemizin yanı sıra, kendimize özgü demleme usulü, ince belli cam bardaklar, kıtlama çay gibi katkılarımızla çayın kültür tarihine eklediklerimiz gözardı edilemez.

Eski bir tarihe sahip olan çay bugün kültürümüzün önemli bir parçası olup, dostlukların tipik bir sembolü haline gelmiştir. Ayrıca ekonomik değeri açısından ele aldığımızda da Doğu Karadeniz halkının hemen hemen tüm geçim kaynağını oluşturmaktadır.
Türk kahvesi” ile kahveyi dünyaya tanıtan Türkler, çayı da çok sevmişler ve kahvede olduğu gibi çayı da sosyal bir içecek haline getirmişlerdir. Çay demlemek için özel malzemeler, dünyada sadece bize özgü demleme usulü ve “çay bardağı” geliştirmişlerdir.

Günümüzde çayla birlikte Türk kahvesi hâlâ dünyada pek çok ülkesinde geniş halk kitleleri tarafından tanınmakta, Osmanlı imparatorluğunun yayılma alanlarında yaygın olarak tüketilmektedir. Türkiye’de hâlâ başta kız istemeler olmak üzere kahve sunumu ve buna bağlı olarak ritüeller devam etmektedir. Ancak ülkemizde çay kahveden daha popüler hale gelmiştir. Özellikle son 50 yılda çay, toplumun her kesiminde ilk ikram edilen içecek haline gelmiştir. İş görüşmelerinin, toplantıların, dost sohbetlerinin ayrılmaz bir parçası haline gelen çay, sabah kahvaltıdan yatıncaya kadar, kırsal kesimde ve kentlerde her yaştan insan tarafından içilir hale gelirken, ülkemize özgü de bir kültür oluşturmuştur. Günümüzde, çay bahçeleri, çayhaneler, ofis ve işyerlerinde yerleşmiş çaycıları ile ülkenin her sokağında her an çaya ulaşmak mümkündür. Ancak yüzyıllardır oluşturulan bu kültüre de sahip çıkmak ve geliştirmek gerekmektedir.

Kahve özellikle Mısır ve İskenderiye’den Eminönü’ne gelmekte idi. Başlangıçta özellikle gelir düzeyi yüksek ve okuryazarlar tarafından tüketilen kahve, hızla tüm İstanbul’ a yayılmış ve çok sayıda kahvehane açılmıştır Kahvenin toplumsal özelliği burada da ortaya çıkmıştır. Özellikle dindar çevreler kahvenin insanları bir araya getirici ve camilerden uzaklaştırıcı etkilerinden korkarak kahveyi yasaklamaya çalışmıştır .

Avrupa’da kahvenin tüketilmeye başlaması, alkol almayan insanlara, sosyal faaliyetleri için, barlara alternatif olacak bir mekan sağladı. İlk kafenin (kahvehane olarak) 1550’lerde İstanbul’da ortaya çıkmasından sonra 1600’lerde İtalya, Fransa, Almanya ve İngiltere’de kafeler açılmaya başlandı. Sonraki 200 yıl boyunca Avrupa’nın en ünlü kafeleri coffeehouse (kahvehane) adıyla Londra’da açıldı ve haber, tartışma ve siyasi grupların buluşma yeri hâline geldi. Kafe sahipleri Whig ve Tory gazetelerini halka ulaştırmak için birbiriyle yarışıyor; kafelerde sigorta, gemi, mal ve hatta nadiren de köleler alınıp satılıyordu. Entelektüeller, aktörler ve sanatçılar müdavimi oldukları kafelerde görüş ve eserlerini arkadaşlarına sunuyordu. Kafeler mektup ve parsellerin alınıp verildiği gayriresmi postaneler hâline gelmişti. 19. yüzyılda günlük gazetelerin basılması ve posta idaresinin kurulması ile kafeler bu özelliklerini zamanla kaybetti.

Aynı dönemlerde Fransız kafeleri de (café) entelektüeller ve sanatçılar için bir buluşma noktası hâline gelmişti. Bu durum dönemin edebî eserlerinde ve resimlerinde açıkça görülmektedir. Zengin gurmeler Paris’in lüks restoranlarında yemek yerken, daha sıradan mekanlar olan kafe ve bistrolarda “Bohem” sanatçılar yemek yiyordu. Kafeler 20. yüzyıl boyunca Fransa’da önemli bir sosyal kurum olmaya devam etti.

20. yüzyılın sonlarında espresso gibi değişik kahve türleri ABD’de popüler hâle geldi ve kahve konusunda uzmanlaşmış pek çok mekan açıldı. Aynı dönemde Türkiye’de de Avrupai tarzda kafeler yaygınlaşırken, geçmişte entelektüellerin buluşma yerlerinden olan kahvehane ve kıraathaneler iskambil, okey ve tavla gibi oyunların oynandığı oyun salonlarına dönüştü.
Sosyalleşme anlamında toplumda önemli bir yere sahip olan kahvehaneler, aynı zamanda birer eğlence mekânıdır. Bazı kahvelerde dama, satranç oynanır; bazılarında ise Karagöz oynatılırdı. Kahvehaneler yeni buluşma mekânları olarak, toplumsal ilişkilerde başkalaşma meydana getirmiştir. Bunlardan en önemlisi, değişik kökenlerden insanları bir araya getirmesi ile toplumdaki farklılıkları, yabancılaşmayı azaltmasıdır. Böylece fikir alışverişinin sağlanabileceği bir ortam oluşmuştur. Özellikle şehir kahvehanelerinde zamanla fikir, edebiyat, siyaset tartışmaları yapılmaya başlanmış; forumlar oluşmuştur. Bunlarla beraber kahvehaneler, gayrı meşru ortam oluşturma açısından oldukça müsait olması hasebiyle toplumun bazı kesiminin tepkisini toplamış, devletin kahvehanelere temkinli yaklaşımı söz konusu olmuştur. Çünkü buralarda uyuşturucu gibi birçok gayrı meşru işler rahatlıkla yürütülebilmektedir.
Şark Kahvesi Kapalıçarşı’nın tek kıraathanesi olup gelene geçene bakarak kahve içmenin, şöyle bir soluklanmanın tarifsiz güzelliğini yaşatır konuklarına. Çarşıda birçok lokanta, kafeterya daha vardır. Bunların hiçbirinin penceresinden manzara veya terasından gökyüzünü görme şansınız yoktur ama Kapalıçarşı’da bir otel restoranından da farklı olarak, sanki evde veya salonunuzda oturuyor hissi doğar.

Her ne kadar günümüzde önemini ve genel olarak işlevini yitirse de kahvehaneler ortaya çıktıkları ilk günden beri halkın toplandığı, kahve içmenin yanında sanattan siyasete pek çok konuyu konuştuğu, sanatçıların, edebiyatçıların, bilim adamlarının ve halkın her tabakasından insanın günün belli saatlerinde mutlaka uğradığı mekanlar oldular.
Yapılan araştırmalara göre kahvehane müdavimlerinin çoğunluğunu basit esnaf, İstanbul’a geçici olarak gelen kişiler ve alt-orta düzey devlet memurları oluşturmaktaydı ve kahvehane sahiplerinin tamamı Müslümandı. Bu yüzden Kapalıçarşı’ da birçok cafe bulunmaktadır.

Osmanlı’da lokanta kültürü Sultan 2. Abdülhamit’e kadar olmamış. Gelen misafir daha çok saraylarda ağırlanırmış. Sultan 2. Abdülhamit bu gerçekten, Osmanlı Mutfağının eşsiz lezzeti gerçeğinden yola çıkarak Karaköy Rıhtımına o dönem bir lokanta kurma emrini verir. Viktorıa adıyla hizmet veren lokantanın nam-ı büyür. Daha sonra bu isim Hacı Abdullah olarak devam eder. Çünkü mutfağında Mutfak-ı Amire’den gelen aşçılar vardır ve oluşan bu ekip adeta bir lezzet dünyasını o dönem müşterilerine sunmaktadır.
Kapalıçarşı, keyifli dükkânlarının yanı sıra tam bir lezzet yeridir. Günün büyük bir bölümünü burada geçirdiyseniz salaş restoranlarında yada şık restaurantlar’ da yemek yiyebilirsiniz.

Osmanlı saray mutfağı dillere destan bir üne sahiptir. Pek çok uygarlığa ev sahipliği yapan ve göçlerle zenginleşen Anadolu mutfağı da, Osmanlı’dan miras yemek kültürünün izlerini taşımaktadır. Osmanlı-Türk mutfağına olan ilgi gün geçtikçe artmaktadır. Kapalıçarşı’ da, iddialı lezzetleri ve gösterişli sunumları ile bu mutfağı temsil eden pek çok restoran mevcuttur. Yabancı misafirleri ağırlamak ve Türkiye’nin lezzetlerini tanıtmak için de Kapalıçarşı oldukça doğru bir adrestir.

Kaynak: http://ulusalcaykonseyi.org.tr/index.php/tuerk-cay-kueltuerue

& Wikipedia