Mücevher

Meslek Kodu:

321201

Kapalıçarşı’da

54

mücevher dükkanı var.

MÜCEVHER

Kuyumculuk, altın başta olmak üzere değerli metal ve taşların işlenerek takı ve yatırım aracı olarak kullanılan eserlere (kuyum) dönüştürülmesi sanatıdır.
Takı tasarımı, altın, gümüş, platin gibi değerli madenler ile değerli taş ve yarı değerli taşları işleyerek takı üretme işidir. Maddi değeri yüksek malzemeler kullanarak yapılan tasarıma mücevher tasarımı denir. En eski el sanatlarından birini icra eden takı ve mücevher tasarımcıları büyük duygusal önemi ya da sembolik anlamı olabilecek, dekoratif nesneler ya da takılabilir sanat eserleri olarak da kabul gören parçalar üretebilme becerisine sahiptir. Sipariş edilen tasarım özelliklerine tam anlamıyla vakıf olabilmeleri için siparişcilerine ya da müşterilerine doğrudan ilişki kurabilecek beceride olmanın yanı sıra üretimi gerçekleştirmek için gerekli el becerisi ve yaratıcılık konusunda da usta olmaları beklenmektedir.

Takı/mücevher Tasarımcılarının büyük çoğunluğu serbest çalışan kişilerdir bu nedenle ticaret duyarlılığı da gerekmektedir. Kimi takı/mücevher tasarımcıları da üretim sürecinin farklı aşamalarını gerçekleştirmeleri için uzmanlaşmış firmalarla bağlantı kurarak kendileri sadece tasarım aşamasına yoğunlaşabilirler.

İstanbul tarih boyunca kuyumculuk ve mücevher sanatında ‘moda merkezi’ oldu.
Osmanlı kuyumcusu, bir nakkaş gibi ince çalışarak, tasarımını taşın biçimine az müdahale yapmaya, tasarımını taşın biçimine uydurmaya özen göstererek, bir imparatorluk sentezi olan Osmanlı ruhunu yansıtan, natüralist ağırlıklı yapıtlar vermiştir. Osmanlı Devleti’nin gücü artıp, sınırları genişledikçe mücevherde kullanılacak değerli taşlar ve maden giderek daha kolay sağlanır olmuş, genişleyen topraklardan Osmanlı başkentine hünerlerini sergilemek üzere getirilen, örneğin Horasan’dan, Tebriz’den, ya da Bosna’dan; Balkanlar’ın değişik bölgelerinden veya Rus sınırlarından, Gürcü ve Çerkes bölgelerinden gelen kuyumcu ustalarının da katılımıyla mücevher üretimi giderek çeşitlenmiş ve zenginleştirilmiştir (1). Osmanlı mücevherinde kakma, çalma, oyma, savat(niello), telkari(filigran), hasır, mıhlama gibi teknikler kullanılmıştır.
Pek çok Osmanlı mücevherinin, özellikle de takıların günümüze ulaşmama nedeni, mücevherin yüzyıllardır değişmez kaderinin sonucudur; mücevherler yüzyıllar boyunca kah farklı gereksinimleri karşılamak üzere bozdurularak paraya çevrilmiş kah mücevher modasının değişmesiyle yeni modaya uymak amacıyla değişime uğramıştır; günümüzde ise bu eğilimin azalarak da olsa sürdüğü söylenebilir. Hazinedeki mücevherlerin, yüzyıllar süresince artması, eksilmesi ve değişime uğraması kaçınılmazdır. Hazine deki değerli madenler , gerektiğinde bozdurularak devletin hizmetinde kullanılmıştır.

Osmanlı geleneğinde kuyumculuk, padişahlar tarafından sevilmiş ve desteklenmiş bir sanat dalı olarak dikkat çeker; tüm sanat dallarının zirveye ulaştığı 16.yüzyılda gerek takılarda gerekse mücevher eşyalarda başyapıtların üretildiği görülür.
Kapalıçarşı’ daki Ustalar büyük bir özenle ve göz nuruyla güzel detaylarla süslü en mükemmeli yaratmaktadırlar. Tasarımları, üzerinde düşünülmüş, planlanmış ve tarih kokmakta ve kendilerinin hayat hikayeleri, mesleğinin belkemiğini oluşturmaktadırlar.
Günümüzde kuyumculuk, gelişmiş teknolojiyi kullanan, insanlığın eski çağlardan bugüne taşıdığı bilgi birikimiyle ve estetik değerlerle beslenen bir meslektir. İnsanların kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlamak amacıyla ürünler tasarlamak, üretmek ve onların beğenilerine sunmak kuyumculuğun çalışma alanlarıdır. Kuyumcu, dünyanın en değerli madenleri ve taşları ile uğraşmaktadır. Beğeni düzeyi yüksek müşteriler için ürün ve hizmet üretmektedir. Bu gerçekten çok zevkli, ama özveri isteyen bir meslektir.Bilgi, beceri, deneyim sahibi olmak, kültürel yapıyı iyi gözlemlemek, insanlarla sağlıklı iletişim kurabilmek ve en önemlisi, güvenilir olmak gerekmektedir.

Türkler mücevheri kağıt para gibi kullanırdı. Ticaret amacıyla yaptıkları yolculuklarda kağıt para yerine yanlarında mücevher götürür ve bunları satarak iş görmeyi yeğlerlerdi. Osmanlı İmparatorluğu’nun gelişmesi ve zenginleşmesi ile İstanbul’da mücevhercilik önem kazandı. Kanuni Sultan Süleyman döneminde ve daha sonraki yıllarda İstanbul, dünyanın önemli mücevher üretim merkezlerinden biri oldu. Bu dönemde, imparatorluğa yeni katılan bölge ve ülkelerde yaşayan toplumların birikimleri de eklendiğinden, kuyumculuk ürünlerinin çeşitlerinde belirgin bir artış oldu.Osmanlı topraklarında yaşamış çok sayıda etnik kimliklerin kültürünü ve binlerce yıllık uygarlıkların izlerini taşıyan Osmanlı kuyumculuğu, bu uygarlıklardan esinlenerek kendi özgün takılarını üretti.

Günümüzde artık dünyada kuyumculuk sektöründe yeni teknolojiler kullanılsa da yaratıcılık ve el işçiliği her zaman ön planda olacaktır. Kuyumculuk alanında Türkiye önde gelen ülkelerden biridir.Sadece turistlere değil güzel görünmek ya da düğün ve sünnetlerde takı takmak isteyen İstanbullulara da hitap ediyor.

Altın kullanımı değerli bir metal olduğundan ve zenginlik sembolü olduğundan her zaman en başta gelmiştir. Eski çağlardan beri pek de bir şey değişmemiş altın hala günümüzde takı malzemesi olarak popülerliğini ve değerini korumaktadır.

Osmanlı da kuyumculuk sanatı geniş ve önem verilen bir alan sanat olmuştur. Osmanlı döneminde altın ve değerli taşların bir arada kullanıldığı ve çeşitli farklı tekniklerin kullanıldığı altın eşya ve takılar ön plana çıkmıştır. Kuyum işçiliği ve teknikler konusunda etkileyici güzellikte eserler veren Osmanlı kuyumculuğu bu sanatı en üst noktaya ulaştırmıştır.Osmanlı geleneğinde kuyumculuk, padişahlar tarafından sevilmiş ve de desteklenmiş bir sanat dalı olarak dikkat çeker.
Tüm sanat dallarının zirveye ulaştığı 16. yüzyılda gerek takılarda, gerekse mücevher eşyalarda baş yapıtların üretildiği bir dönemdir.
Osmanlı saray kadınının takıları denildiğinde ilk akla gelenler sorguç, istefan (hotoz), zülüflük, enselik, saç bağı, gerdanlık, iğne, çelenk, küpe, bilezik, yüzük, broş, çaprast, kemer, kemer tokasıdır.

İstanbul denilince akla ilk gelenlerden biri Kapalı Çarşı olduğu gibi; Kapalı Çarşı denilince de ilk olarak kuyumcular ve pırlantalı mücevher mağazaları akla gelir. Çarşının ana caddesi sayılan sokakta çoğunlukla mücevher dükkanları, buraya açılan bir sokakta ise altıncılar bulunur. Eskiden esnafa olan güven duygusu halkın birikmiş parasının, bir banka gibi kuyumculara emanet edilmesine ve işletilmesine neden olurdu.

Kapalıçarşı, Türkiye ekonomisine yön veren önemli mekanlar arasındadır. Altın devletin gücünü zenginliğini ve varlığını göstermesinin yanı sıra halk arasında gelenek ve görenek açısından da değerini sürdürmektedir.
Osmanlılarda altın takı üretiminin ivme kazanması, Fatih Sultan Mehmet’in 1453 yılında İstanbul’u fethetmesinin ardından kente bu sanatta ustalıklarıyla bilinen Ermeni vatandaşları şehire yerleştirmesiyle başladı. Osmanlı devleti önemli ticaret yolları üzerinde bulunması sebebiyle ekonomi ve para düzeni önem taşıyordu. İstanbul’da altın takı üretimi 1467 yılında kurulan dünyanın ilk kapalı alışveriş merkezi ve günümüzde en önemli merkezlerden biri olan Kapalıçarşı etrafında yoğunlaştı.

Kapalıçarşı denilince kuyumcu mağazaları ve kuyumculukla uğraşan atölyeler akla gelmektedir. Atölyeler genelde Kapalıçarşı çevresinde dağınık olarak varlıklarını sürdürmektedir. Türkiye’de kuyumculuk , Altın madenin ,el sanatı ile birleştirilip, ortaya kişiye özgü takıları sunan, el emeğini ve göz nurunu ürünlerine yansıtan, tecrübeli ustalarımızın yanında, teknolojiyi takip eden seri üretim yapan büyük fabrikalara da sahip bir konumda bulunmaktadır. Bunun yanında Altın piyasasında kurumsallaşma ve piyasayı geliştirme çabaları sonucunda en önemli gelişmelerden biri ise İstanbul Altın Borsasının kurulmasıdır. Bu yapı ile birlikte Türkiye kuyumculuğu uluslararası bir boyut kazanmıştır